Sunday, September 30, 2012

İhsan Oktay Anar - Efrâsiyâb'ın Hikâyeleri

İhsan Oktay Anar'in  Efrâsiyâb'ın Hikâyeleri isimli bu romani iletisim yayinlarindan cikmis ve ilk baskisi 1998 senesinde yapilmis. Benim elimdeki 15. baskisi.


http://janetaliriza.blogspot.de

Icinde kücük kücük hikayeler barindiran bir roman. Romanin konusu söyle: Ölüm, Cezzar Dede'nin canini almaya gelir, ancak ona hikaye anlatma firsati verir ve her hikaye icin de bir saat ömür. Bir dede hikaye anlatir, bir de ölüm, sirayla. Öykülerin temalari korku, din, ask gibi basliklarda siralanir. Bir yandan da Ölüm'ün canini alacagi bir baska kisiyi aramaktadirlar. Ararken gectikleri mahalle isimleri , kitabin sonuna geldigimde fark ettim ki cennet kapilari. Aden cenneti, Firdevs cenneti, Dar'üs-selam, me'va cenneti vs. diye biliyoruz aslinda bütün hepsini. Kitaptaki siralama da söyle:


Selam Mahallesi, Aden Mahallesi, Meva Mahallesi, Elhalid Mahallesi, Makame Mahallesi, Naim Mahallesi, Heyevan Mahallesi ve Firdevs Mahallesi.

Okurken cok cok iyi zaman gecirmekle, her hikayede sunulan yeni dünyaya ilaveten yer yer mesajlarindan da etkilenmekle birlikte, yine de Suskunlar ile karsilastirmaktan  alamadim kendimi.  Her halükarda dantel gibi ince ince, detay detay islenmis bir roman. 


Kitabin en sevdigim yerini alintilayarak, ileride hatirlamak isterim. Arzu ederseniz buyrun beraber okuyalim:

I)

Cezzar Dede: 
- "Sen yakasina yapistigin her insani korkak mi saniyorsun? Yoksa ölümsüz oldugun icin korkusuzlugun yalnizca sana mi mahsus oldugunu düsünüyorsun? Benim dünyada tattigim en büyük lezzet, hayat degil, insanlik! Her zaman oldugu gibi simdi de, yasiyor olmanin degil, insan olmanin zevkini cikariyorum. Anlattigim her hikaye icin bana bir saat süre verdigin icin sana mütesekkirim. Fakat sunu iyi bil: Ben bu süreyi yasamak yerine, hikaye anlatmak icin ullaniyorum."

Ölüm: 
- "Hayatini degil, insanligini isteseydim elbette korkardin. Ancak bu güzel hediye sana sonsuza kadar verildi. Onu senden geri almam mümkün görünmüyor. Bu bakimdan sen de benim gibi ölümsüzsün. Fakat bircok kisi icin, insan olmanin zevkini ve keyfini cikartmak degil, hayati sürdürmek ve korumak daha önemli görünüyor. Ne pahasina olursa olsun yasamaya calismakla, dogrusu cok büyük bir mutlulugu kaciriyorlar. 

(S.139-140)


II) 

Ölüm:  
- (...)Ne korku, ne arayis, ne de ask bizi sasirtiyor. Bu duygular, gönlümüzde coktan dinmis firtinalar gibi. Benim icin bu durum fazlasiyla alelade. Ama senin icin fevkalade görünüyor. Arayis bitince, aranan sey artik bir kez bulundugu icin, korku da ask da biter.

Cezzar Dede: 
- Iste o zaman mesk baslar.

Ölüm:  
- Zaten cennet de budur.



Cezzar Dede: 
- Ve gülümseyen herkes cennete bakiyor demektir.
                                                                                                                                             (S.204)





Sevgiyle kalin,
Janet.


Edit#1: Mesut Yar, yazin konusunda cok dikkatli bir o kadar da pimpirikli hocam Ilber Ortayli'ya Ihsan Oktay Anar hakkindaki düsncelerini sordu. Hocam "Fevkalade kabiliyetli, fevkalade rafine bir yazar" diye yanitladi. Tercüme edilmemesine sitemle dokundu birazcik. "Zaten Türkler tercüme edemez, disardakilerin de ilgisini cekmemis" dedi. Belki ileride daha cok taninacak dedi. Ihsan Bey'den, Hocam'in da sitayisle söz etmesi beni de cok memnun etti.

Saturday, September 29, 2012

Forma Cent - Bio Shake

janetaliriza.blogspot.com
Bu ürün zannediyorum ki artmakta olan Duka Diyeti trendinin bir neticesinde gelistirilmis. Ekolojik bir protein icecegi. Ögün yerine tüketilebilecegi yaziliyor. Ekolojik proteinler, yogurt ve bal karisiminin toz haline getirilmesiyle imal edilmis.

Hazirlamak icin, 25 gram olarak paketlenmis porsiyonu 2,5 gram (ekolojik) aycicek yagi ve bir bardak su ile karistiriyorsunuz. 

Lezzeti ahim sahim degil, kötü de degil. Yani icilecek kadar bir tadi var iste. Bal tadini arada aliyorsunuz, lezzeti o artiriyor. Icine hicbir tatlandirici katilmamis.

Kas artirmayi hedefleyen spor protein iceceklerini markette görüyordum. Bunun üzerinde kaslar ya da spordan söz edilmiyor. Zayiflamak ve formda kalmak anafikri empoze ediliyor, daha ziyade.

3 cesidi var: sade, vanilyali ve cikolatali.

janetaliriza.blogspot.com

Üzerindeki besin degerlerine göre, 1 porsiyonda 222 kalori, 21,5 g protein, 20,3 karbonhidrat ve 5,4g yag var.

Diyet yapmayi hic sevmiyorum, tesebüs dahi etmiyorum. Hele ki ögünümü bir bardak icecege degismek gibi bir niyetim hic yok.

Kullanmadan önce bence biraz daha arastirilmali.

Sevgiyle kalin!
Janet

Thursday, September 27, 2012

My Payot - Jour

janetaliriza.blogspot.com

Payot, Fransiz üretimi yeni nesil bir cilt krem serisi. Bu seri, emülsiyon, gün kremi, tonik, gece kremi, göz roll-on'u ve maske'den olusuyor. Isminden de anlasilacagi üzere, denemem icin gün kreminden gönderildi bana. 

Kremin rengi tam beyaz degil, hafif turuncumsu. Kivami cok yogun ve yagli da degil. Su bazli ürünleri severek kullaniyorum. Cildim icin senelerdir Clinique kullaniyordum. Malum, kokusuzdur o. Bu krem hafif parfümlü. Hatta kokusunu da Clinique - Happy parfümüne benzettim. Optimal düzeyde nemlendiriyor.

Üzerinde, vitaminlerini acai cileginden ve goji cileginden aldigi yaziyor.

Prospektüsüne icindekiler icin baktim. Ilk üc katki maddesi su, gliserin ve 'butylene glycol'. 

janetaliriza.blogspot.com
Sevgiyle kalin
Janet

Tuesday, September 25, 2012

Spirularin HS Creme (Uçuk Kremi)

~Pflege und Schutz herpesempfindlicher Lippen mit Lichtschutzfaktor 15~


janetaliriza.blogspot.com
Spirularis HS Almanya'da üretilmis bir dudak bakim ve uçuk koruma kremi. 15 günes koruma faktörü var. 10 ml.lik tüp halinde satiliyor. 

Ürünün esas iddiasi, uçugu olusmadan önleyebiliyor olmasi. Üründen aneme söz ettigimde "icinde kortizon olmasin" dedi, ben de hemen icindekilere baktim, kortizon yok. Ilk 3 etkin madde su ve 2 ayri susam yagi. Prospeküsünde mikro-yosunlarin herpes yani uçuk virüsüne karsi koruyucu olabiliginin tespit edildigi ve kremin de bu calisma sonucunda yapildigi belirtiliyor.

UV Korumasi, sürdükten 20 dakika kadar sonra aktive oluyormus, o yüzden evden cikmadan önce sürülmesi tavsiye ediliyor. Günde 2 sefer, sabah ve aksamlari sürülmesi tavsiye edilmis.


Uçuk, nadir karsilastigim bir problem. Cikacagini fark ettigim zaman, hemen o bölgeye bir pamuk yardimiyla aseton basarak büyük ölcüde engellemis olurdum. 

Kremi her an kullanamayabilir insan, süreklilik gerektirdigi icin. Bu aseton yöntemi ise ne derece saglikli bilmiyorum.


Uçuksuz bir kış olsun!
Sevgiler
Janet


janetaliriza.blogspot.com

Monday, September 24, 2012

Sesi Yetiyor

Dost dedigin hem cok oluyor, hem de bir tane. 
Dostlarin bir tanesi hani en dost olani oluyor.
Sesini duyunca öyle mutluluk kaplamiyor insanin icini. Agliyor insan bazen. Üzüntüden mi, sevincten mi, heyecandan mi, özlemden mi ne bileyim. 
Hayat onsuz geciyorken de aslinda biliyorsun iste, kalpler 'gercekten' bir oluyor.
Bir araya gelince cok konusmak gerekmiyor. Ne o anlatiyor, ne sen. Gerek olmuyor icini dökmeye. Biliyor cünkü o. Taniyorsun kalbindeki acisini, buruklugunu, eksikligini. Biliyorsun ne desen bos. O da biliyor.  Kalpten sariliyorsun ona, hicbir sey yapamayacak olsan bile. Kalbin sariliyor kalbine. 
Birbirini eglendirmen gerekmiyor. Hic lazim olmuyor espiri yapmalar, olani biteni anlatmalar. 
Bir kahve icip yan yana uzaga bakmalar, gazeteye, kitaba, kulakliktaki müzige dalmalar koymuyor dostuna. Telefonda bir alo dediginde, insanin kalbine doluyor sevgisi, özlemi, varligi, yoklugu.
Cismin aramiyor cismini. 
Yaninda olmadiginda da yaninda oluyor zaten. 
Teselli etmese de, ismi düsüncesi bile teselli ediyor zaten.
Aci söylüyor, cani istemezse inceltmiyor sözlerini. E biliyorsun dogruyu söylüyor. Kizsan, kirilsan icine kapansan ne fayda? Dogru iste söyledigi. Aklini basina devsirip ciddiye alirsan ne fayda. 
Ha almadin, küstün, gönlünü de almasina gerek olmuyor onun. Gönül zaten onda.
Ayni kaderi falan da yasamiyorsun. O kendi kaderinde kavruluyor, sen kendi kaderinde. Dahilsen onun hikayesine ucundan kenarindan, fazladan bir yolun oluyor. O yolu yürümesen de, imtihanlarini görüyorsun, sorulari okuyup uzaktan cözmeye calisiyorsun. Bazen onun cözemedigini cözüp ögretiyorsun, bazen öyle zor bir imtihani geciyor ki, nerden biliyorsun bunu diyorsun.
Sandal ayri, cektigin kürek ayri, dalgalarina karsi durdugun nehir ayri.
Ama aldigin nefes ayni iste.
Canim dostum, kalbim, gözümün isigi, didem.

Janet.

Sunday, September 23, 2012

Behzat Ç.

3. sezonu hayirlara vesile olsun. Amirim geldi, odamin bi kösesine oturdu, elinde Bomonti. Tat tuz birakmadi hicbirimizde.

- - - dikkat! spoiler icerir - - - 

Dogruca konuya gireyim: Esra'nin hamile olmasi hem cok arabesk ama hem de bir o kadar da gercek. Yok mu, okumuyor muyuz sehit haberlerinde filan? Öyle bir tatsiz, acikli.

Hayalet ve Cevdet'in Akbaba'dan tirsmalari mükemmel olmus. Ben basta, acaba kesik parmak cinayetlerini gözardi mi ettiler ki diye endiselenmistim, ama belli ki dokunulacak o konuya.

Bahri'deki villain karizmasi dizideki kimsede yok. Ne Ercü'de ne Memduh'ta. Selim sahsiyetsizini almis kapamis odaya. Ben, amirim iyice bir $amarlar diye düsünmüstüm onu ama olmadi.

Harun da, hala ayni "Angara bebesi" Harun. Aninda Eda'nin yanina ta$inmak icin yol yapmaya calismalar,  telefonda amirden kalayi yiyip yine de tayfaya caktirmamak icin muhabbete devam ediyormus gibi yapmalar aynen sürüyor.

Behzat icindeki Behzatlar delirdiler, katil oldular, suikastlar düzenlediler, intihat ettiler, extacy attilar, damarlari sisirip eroin bastilar kana. En sonunda s*ktiri cekti amirim hepsine. Haftaya gercege dönüyoruz belli ki.

O $evket'in kilkuyruk tavirlari tepkileri cok komik. Dizide atarlar giderler girla, aci dozu da üst e$ige dayanmi$ durumda, ama Sevketcigim'e hala gülüyorum. Nasil bir zevzek o yazik, cok tatli, cok komik. Ege Aydan mükemmel oynuyor.

Bu sezon yine Leyla ile Mecnun ve Behzat Ç. izleyecegim belli ki. 

Ha Leyla ile Mecnun demisken. Onlarin Ismail Abisi, Serkan Keskin, $ubat diye bir dizi icin Kim Bilir'i söylemis. Cok da güzel olmus.

Dinleyin bakalim, begenecek misiniz.
Iyi eglenceler!





Haydi kalin saglicakla.
Janet.

Saturday, September 22, 2012

Suskunlar - İhsan Oktay Anar

Bu harikulade roman, Iletisim Yayinlari'ndan cikmis, ilk basimi 2007 senesinde yapilmis, 269 sayfalik bir eser. Ben Farlimas'in tavsiyesi ile okudum. Muhtesem bir öneriydi.

Bir seferde roman bitirdigi pek vaki degildir, yalnizca belli saatlerde okuyabilmemden mütevellit.
Suskunlar'i yataga girdigimde elime aldim, ve bir gecede ve soluksuz okudum.

Kitap, sizi acilisinda Mesnevi'den bir cümle ile karsiliyor:
Kulak, eger gercegi anlarsa gözdür.

Segah bölümünün sonunda ise bir karakter (Zahir) sunlari söylüyor:
Sessizlik de bir perdedir. Sessizligi isitebilirsin. 'Es' bile bu perdeye kiyasla 'ses'tir.
(S.231)

janetaliriza.blogspot.com

Üc bölümden terkip ve bölümler 1-2-3 diye degil yegah, dügah ve segah diye siralanmis.

Kitabin arka kapagina "benzersiz erguvani düslerin 'gercekliginde' sema edeceksiniz ve bu düslerden adeta basiniz dönecek" diye bir not düsülmüs. Tam da dedigi gibi o erguvani düslerin anaforuna kapildim gittim ben de bir anda.

Seytani olanlar, ilahi olanlar, para canlilar, asiklar, musikisinaslar, bir yanda mevlevihane, bir yanda onlarin düsmani sofular dünyasi. Tasvirler o kadar canli ki, Asim'in hayaletinin göründügü sahnelerde kalp atislarim hizlandi, odam buz kesti. Olur da mavi bir isik sizar da yigilir kalirim mazallah diye lambayi yaktim. Eflatun, evden ayrilip ona sesleneni bulana kadar karnim agridi, dah ne kadar örselenecek bu bicare diye.

Seyh Ibrahim Dede'nin Eflatun'a verdigi ögütü üstüme alindim. Ezberlemek degil ögrenmek nasip olsun dilerim:

Senin buraya gelmenin sebebi sadece bizim 'Gel' dememiz degil, ayrica onlarin sana 'Git' demeleri. Hic kimseye 'kötüdür' deme. Aslinda onlar, bilmeden iyilik ihsan eden insanlardir.
                                                                                                                                                 (S.123)

Okurken gül yagi kokusu da, lavanta da geldi burnuma. Bazen at idrari, bazen hamama gelen pejmurdeye, bazen Rafael'in bacasindan tüten kükürte yüzümü eksittim. Kulagima kah pes, kah tiz nameler geldi. 

Lisani da asla siradan degil Suskunlar'in. Anlatimdaki cekiciligin ve akiciligin yaninda; Osmanli beyefendisinden, yobazlarin ya da  külhanbeylerinin, romanlarin diline varana kadar her karakterde yeni bir hazine buluyorsunuz. Benzetmeler ve ironiler dopdolu ve muhtemelen okurken bir cogunu da fark etmeden tükettim.  

Cagdas Türk Edebiyati'nin yüz aki denebilecek romanlardan biri de Suskunlar benim nazarimda. Cok etkilendim. Mevlevi ögelerin icinde olmasinin bunda etkisi var, ama onlarin haricinde kalan hayal gücünün etkisi üstünüzden günlerce silinmeyecektir eminim.

Sevgiyle kalin,
Janet.

Saturday, September 15, 2012

Sana Göre Bir Ömür, Ona Göre Mikroskobik Bir Zaman

Sabah ofiste kimse yoktu.  Fazil Say'in Nazim Oratoryosu'nu dinledim. 
Delicesine öneriyorum, mü-kem-mel!
Cocuk vokalin sarkisi kulaginizdan hic gitmeyecek.

Özellikle Üc Selvi bölümündeki insanin yüregini sizlatan, bir o kadar da sefkatli melodiler birakmadilar calisayim.

Koro "memleketim" dedikce ben agladim.

'Hapisten Ciktiktan Sonra' siiri tilsimli bir melodinin üstünde cinliyor en sade gerceklerle. 
"esirlikten dönmüsüm anacigim / kendi memleketimde düsman kalesinde"

Ne güzel 'yavrum' diyor Genco Erkal.

Benim en sevdigim Nazim misrasi 'Yasamaya Dair' siirinden:


büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın, bir sincap gibi mesela


Bu misra oratoryonun finalinde göz kirpti neyse ki. Mercegimdeki bugu silindi gitti birden!

Oratoryonun ardindan beynimde dönüp duran siir ise Ben Iceri Düstügümden Beri oldu. Izafi zaman vurgulari ve her biri bir diken olup ruhlara ince cizikler atip kanatan misralari bugünüme vurdu damgasini.


Ben içeri düştüğümden beri güneşin etrafında on kere döndü dünya 
Ona sorarsanız "Lafı bile edilemez, mikroskobik bi zaman" 

Bana sorarsanız: "On senesi ömrümün"

Bir kurşun kalemim vardi, ben içeri düştügüm sene 
Bir haftada yaza yaza tükeniverdi 
Ona sorarsaniz: "Bütün bi hayat"
Bana sorarsanız: "Adam sende bi hafta"

Konuya dair absürt bir anektod anlatip kacacagim. Lise talebesi minik bir kuzenim var. Onunla Nazim Hikmet'i konusuyorduk, bana "Nazim Hikmet bizim akrabamiz mi?" diye sordu. Ne garip ki, ben de onu babamin akrabasi sanirdim.

Sevgiyle kalin
Janet

Ece Ajandasi (Vol.3)




Iki yil icinde ne cok degismis el yazim!  Ne cok alinti yazmisim icine! Ne cok liste yapmisim!

Ordan burdan okudugumu not etmisim icine. "Türk&Hint $amanizmi" hakkinda not almisim ya hu!!!

Ki$ilik hedefleri koymusum kendime bir de. 
Varmak istedigim noktaya ya anca bir arpa boyu yaklasabildim ya da onu bile basaramadim.

Bir bu listeye bir de bugünkü 2012 model kendime bakinca sunu anliyorum: Yeni huy/aliskanlik kazanmak, var olan bir huyundan vazgecmekten daha kolay.

Kendime eklemek istedigim aliskanliklari kismen (1%) eklemisim. Birakmak istediklerim iste yerli yerinde.

Mesela hedeflerden biri dedikoduyu tamamen birakmak. Ayol ne mümkün? (Güldünüz degil mi? Haklisiniz ne diyeyim.) Yalniz tek bir fark var. Simdi dedikodu etmek eskisi kadar siradan bir aktivite degil. Bir level atlamisim. Önce edip sonra pisman oluyorum. 

Ajandam bütün toyluklarimi sineye cekmis. 

Bu arada bu Ece Muhtirasi benim en sevdigim model. Kenari altin yaldiz, lastikli, kirmizi deri. 
Boyu da cantada tasimak icin ideal. 

Bu sene kullandigim da büyük ama kapasitesi enfes. 

Sanirim 2013 icin büyük boy, kenari yaldizli derisi yesil olanindan alacagim. 
Türkiyem'e vasil olabilirsem tabii.
*firk*

Sevgiyle kalin,
Janet.

Friday, September 14, 2012

Haftasonuma Nur Indi

Canim hocam, biricik profesörüm, ilmi mürsidim, alimler alimi, uluslararasi rejimlerin prensi, devletlu Thomas Beyefendi. Cuma günü pazartesiye teslim paper isteyip tatile gittiginizde de cok seviyorum sizi.


janetaliriza.blogspot.com

Sosyal hayatim ve sonbahar alis-verisi planlarim ilme ve fenne feda olsun.

Genc bilim insanlarinin tek istegi su: "Acil olarak bitmesi gerek" diyerek iletilen proje rapor talepleri, lütfen ayni aciliyetle okunsun ve degerlendirilsin. 

Bu karikatürlerde tasvír edilen profesör, Thomas Bey'e cok benziyor. Tipi de, huyu da.

Isimdeyim, gücümdeyim.
Sevgiler,
Janet


Ece Ajandasi (Vol.2)

Belki hatirlarsiniz, daha önce de Ece Ajandasi hakkinda bir yazi yazmistim (burada.) 

Hicbir gün yanimdan ayirmadigim anahtar, cüzdan, telefon gibi nesnelerin yaninda yer alir Ece Ajandam. Akil hocamdir, bellegimdir, bazen sirdasim ve rüya tabircimdir.

Kütüphaneme sözlük almak icin gittim ama 2010 ve 2011 yillarinda kullandigim Ece Ajandalarimla döndüm. 

2011 ajandasinin yapraklari arasinda gezindim biraz. Gecen sene bugün ne yapmisim diye baktim. 



janetaliriza.blogspot.com
Su anda görüsmedigim kimselere dair notlar buldum. Kimiyle yollarimizi bilerek ayirmisiz. Kimileri de belirli bir amac icin yollarin kesistigi, sonradan alis-verisimiz bittigi icin uzaklastiklarimizmis.

Saat 9'da kahvalti icin bulusmalar, ögleden sonra bilmemne dairesine yapilacak evrak teslimleri. Türkiye'de bulustugum dostlar, yemek tarifleri, alis-veris listeleri, mukayese icin not alinmis markalar-fiyatlar, önerilen kitaplar, akla gelen parlak (!) fikirler.

Gördügüm ve unutmak istemedigim rüyalarimi da kaydediyorum ben ajandama. Yalniz mahremdir rüya. Istemem kimseler okusun. O yüzden Osmanlica yaziyorum rüyalarimi. Bir iki tanesini okudum. Okuyunca hatirladim da! Kimine mana verdim, kimine "o zaman sundan endise ediyordum, ondan öyle görmüsüm" dedim.

Minicik boyuna bakmadan "ben senin hayat hikayenin bir parcasiyim Janet Hanim!" diyor ajandam.

Hakki var.

Moleskine, Ece Ajandasi'nin eline su dökemez azizim. 

Sevgiler,
Janet. 

Thursday, September 13, 2012

Sonbahar Konağının Odaları

Ve düşmeye başlayan yağmur damlaları ile başladı işte sonbahar. En çok sevdiğim, bana verecek en çok şeyi olan mevsim.


janetaliriza.blogspot.com
Bu mevsimin bana ilk hediyesi bir ders oldu. 

Hani yoksula bakarak şükredilir ya; mânâdan yoksun bir hayatı temâşa ederken şükrettim ben de. 



Doyumsuzluk sıtmasında titreyip de ilacını içmeyeni, 

Önemli olmaya çalışırken git gide değersizleşeni,

Oluk olmuş, damlattığı suyunu yağmur sananı,

Kibirini artırırken, vakarın aslını kaybedeni,

Mededi, âlemden değil de âdemden umanı,

Dilini susturup , idrâkini açacağı yerde,

Boş kelâmını dinletecek kulak arayanı,

Cismi gece gündüz gezip dururken,

Cânı köşede oturup köhneleşeni

Lütûf say da, ibret al Janet kız.

Al ki, gönlünün tabiati pâk,

Benliğin kibirsiz olsun.



Sevgiler
Janet

Wednesday, September 12, 2012

Edebiyatin Tanitimi Olur Mu?

Bir iki gün önce Hüseyin Bey'in blogunda bir yazisina rastladim. Yazmak kadar okutmak da önemlidir diyor ve uzun zamandir yazdiklarini okutmak icin taktire sayan bir emek sarf ediyor. Yalniz, bu düsüncesinden dolayi menfi elestiri almis bir diger yazardan. 

Ben, Hüseyin Bey'in düsüncesine katiliyorum. Eger bi takim fikir, düsünce, his ya da tahayyülünüzü sadece kafanizdan gecirmek yerine kayda geciriyorsaniz; kayda gecirdiginiz bu yazini günlük olarak ve sadece kendiniz icin saklamak yerine tefrika edilsin istiyorsaniz insanlarla paylasmak istediginiz bir derdiniz, düsünceniz, hayaliniz var demektir. Bu motivasyon ile elbette yazilanlar tanitilacaktir, gerektiginde reklami da yapilir, kulaktan kulaga da yayilmasi saglanir. Namertce bir girisim de olmaz bu. Okunmak istemeyen zaten basim yap(tir)maz.

Arkadasim Farlimas birkac gün önce hayal kiriciliktan söz etmisti. Kitap mi yazmak istiyorsunuz? Bunu bir tanidiginiza söyleyin  hemen sizinle dalga gecsin. Maraton mu kosmak istiyorsunuz? Basladiginiz antremanlarinizdan cevrenize söz edin hemen "ama o is öyle olmaz" desinler. Sakin büyük düsünmeyin, aman yeni bir icat cikartmayin, herkes tapu kadastroda memur olsun, iyi bir es bulsun, iki cocugu olsun, emekli olup sonra da iste ölsün gitsin. 

Hepimiz insaniz, en benim diyen bile yeri geliyor etkileniyor, sevki kiriliyor, kalbi kiriliyor. 
Birbirimizi yetersiz hissettirmekten ne zevk aliyorsak? 

Herkesin kendi yolu acik olsun, herkes sevgiyle arzu ettigi noktaya varsin.
Janet.

Tuesday, September 11, 2012

Yüzülsün, Okunsun, Sükredilsin, Mutlu Olunsun

Haftasonu yüzmeye gittim. Havuzdan önce kütüphaneye ugradim. Ismarladigim kitap gelmis, hemen onu da cantama attim.


janetaliriza.blogspot.de
Ihsan Oktay Anar'in Suskunlar romani hep aklimin fikrimin bir kösesinde olmakla beraber, bir türlü okumadigim/okuyamadigim bir kitapti. Iste nihayet ellerimde ve ben cok mutluyum. Bu kitaptan belirli beklentilerim var. Bu da demek oluyor ki, kitabin sonu ya doygunluk olacak ya da hayal kirikligi. Bitirdigimde ve yazmaya vaktim oldugunda hemen aktaracagim.

Hafta ici iki defa 1 km yüzdüm, bu son gidisim olan haftasonu ise 700m.de biraktim. 

Genel anlamda söylüyorum, yüzmeye yalniz gitmek lazim mirim. Tanidik, arkadas, ahbap takilinca olmuyo. Ördek gibi suda süzülmek ya da cencen cene calmak istiyorlar. Yüzmeyi sevenler ne demek istedigimi anlayacaklardir. Yüzmek demek kafanin suyun altinda olmasi ve kulac atmak demektir. Bu islem yorulana kadar sürdürülen bir seydir. Anlasilacagi üzre, bu sürec sohbet etmek icin, yan yana durmak icin vs. hic de uygun degildir. 

Ama zaman zaman eslik eden bir dostum da yok degil. Ismi Miri. Neyseki arkadasim Miri, kendi basina cok güzel zaman geciren biri. Ben rahat rahat kulvarda turlarken o da kendiyle zaman gecirdi. Miri'den belki bir ara söz ederim. Cok özel bir mimar. Restorasyon maceralari ise anlatmaya degecek cinsten.  




janetaliriza.blogspot.de
Yanip kararabiliyor musunuz siz? Ben kizariyorum korkarim. Ciger gibi kipkirmizi olmamak icin cocuklar icin olan 50 koruma faktörlü kremim ile gölgelerden ayrilmiyorum o yüzden.  Havuzun disinda da pek zaman gecirmiyorum galiba. Orada havuz dururken, sezlongda zaman gecirmeye anlam veremiyorum.

Yüzmeyi cok seviyorum, keske hergün yapilabilen bir spor olsa.

Sevgiler,
Janet.

Monday, September 10, 2012

John Frieda - Tägliche Wunderkur

Aslinda sadece test etmem üzere gönderilen ürünleri deneyip yazayim diye düsünmüstüm. Sevgili Koko, J.F.yi da yaz demis, ben de seve seve giristim. El yordamiyla mini bir yorum yapayim.

Öncelikle ürün bu: 


janetaliriza.blogspot.com
John Frieda - Frizz-Ease: Tägliche Wunderkur mit Hitzeschutz. 
Ürünün iddiasi, kuru, hasarli ve yipranmis saclari besleyerek kiriklara karsi korumasi, saca ipeksilik ve kolay taranirlik kazandirirken termal koruma da saglamasi.

Saclarim ince telli oldugundan yikandiktan sonra cok güzel yumaga dönüsüyorlar, taramasi da cok güc oluyor.O yüzden havlu ile islakligini alip önce bununla spreyleyip ondan sonra tariyorum saclarimi. Nispeten kolaylastiriyor. Bol bol düzlestirici kullandigim icin muhtemelen yaniyordur da saclarim. Isi korumasi olmasini da o yüzden ayrica sevdim.

Sanirim olmasa da olur bir ürün. Saclarimi onsuz da tarayabiliyorum neticede. Yalnizca hafif bir kolaylik getiriyor isleme. Ben Müller'den aldim. DM'de ve Karstadt'ta da var. Sanirim satilmadigi nokta da yok zaten.

Got2Be'nin özelligi düzlestiri olmasi, bunun özelligi ise günlük bakim yapmasi, taramayi kolaylastirmasi ve isi koruma özelligi. 

Glisskur Silk Gloss da güzel bir üründü. Fiyatini animsamiyorum ama J.Frieda'dan her halükarda daha ucuz, sactaki sonucu ise daha etkindi. Kokusu da fena degildi.

Böyleyken böyle.
Sevgiler,
Janet.

Bay Cingılbört

Yillarin ayiramadigi dostum Farlimas ile dün gece konudan konuya atladigimiz, tadindan yenmez bir sohbet gerceklestirdik. Sohbet esnasinda konu döndü dolasti modernlestigini sanan cahile geldi. Ne demek istedigimi acayim hemen. Böyle bir cühela sinif söz konusu: Ne kadar konu sekse gelirse o kadar modernlestigini sanan insanlar var. Edepsizliginin farkinda olmayan, haya hissini utanilacak birsey zanneden, arsiz insanlar bunlar. 

Son dönemde karsilastigim ve isittigim dört olayi ayri ayri aktarayim. Olayin kahramanlari (!) cesitli miletlerden, sadece Türk degil. Ortak paydalari cüz'i egitim düzeyleri.

Olay 1: Hanimlar dondurma yiyip sohbet etmektedirler. Odun#1, hanimlara söyle der: "Cekinmeyin dilinizi cikararak yalayin, rahat olun burasi Almanya." 

Olay 2: Genc bir hanim Tchibo'da ic camasirlarin önünde durmaktadir. Odun#2, hanima yaklasir ve sütyen bedenini, kupunu sorar. Kiz sana ne babinda bir kac söz edince "Rahat ol, buralarda normal seyler bunlar" der.

Olay 3: Odun#3, aslinda gayet de mesafeli oldugu hanimin e-posta adresini bir sekilde edinir ve bir mektup yazar. Mektupta özetle söyle demektedir "esim beni bir süre önce terk etti, genc kizlarla tanismak istiyorum, beni üniversiteli kizlarin partilerine ulastirabilir misiniz?"

Olay 4: Gec hanim regl olmus, sancisi var, tatsiz. Neyin var diye soran oduna "basim agriyor" der gecistirir. Odun #4 "yalan söylemene gerek yok, normal seyler bunlar, her kadin yasiyor. Hangi kontrol hapini aliyorsun sen?" diye sorar.

Yorum dahi yapmayacagim, sonucta ziril ziril cahil, bombos insanlar bunlar. Bos zamanini okumakla geciren edebiyatla, müzik yapan müzikle ilerliyorsa; bos vaktini de bedeniyle geciren böyle oluyor iste.

Simdi bu tipoloji Farlimas'a Bay Cingılbört serisini animsatti. Umut Sarikaya'nin emegi. Tespitler de yansitis da mükemmel. Konumuza mükemmel uyuyor. Hatirlamayanlar icin buyrunuz buradan yakiniz ve kendiniz tartiniz, yukarida anilan odunlar birer Bay Cingılbört degil midir? :




Bu arada, Cingılbört serisinde Deborah da apayri bir dünyadir. 
Internette seriyi scan edenler olduysa özlem giderecegim birazdan tüm Cingılbört  ailesi ile. 
Size de tavsiye ederim, eglenmek isterseniz.


Sevgiyle kalin,
Janet.

Sunday, September 9, 2012

got2be - Glättungsspray


Schwarzkopf Firmasi'nin incelik gösterip denemem icin tam boy olarak gönderdigi got2be Glättungs-spray yani düzlestirici spreyi denemeye firsatim oldu.

janetaliriza.blogspot.com
Ürünün iddiasi, düzestirdiginiz saclarinizi 4 gün boyunca, ya da bir sonraki yikamaya kadar korumak. 

Havlu ile suyu alinmis, nemli saclariniza püskürtüp, esit dagilmasi icin saclarinizi tariyorsunuz. Daha sora fön ya da düzlestirici kullanarak sekillendiriyorsunuz.

Eger saclariniz inatciysa ya da kivirciksa, tam fönleyeceginiz tutama bir fis daha sıkıyorsunuz.

Gelir gelmez denedim ben bu düzlestirici spreyi. Gercekten de, normalde geceleri bozulan fönüm ertesi güne nispeten muntazam kaldi. Sakaklarim kolay terledigi icin en cok sakak saclarimin fönü bozulur. Oraya cok etki göstermedi bu sprey dolayisiyla. 

Ayrica, 4 gün boyunca ayni saclarla gezmedim, ikinci gün yikadim. Ama ikinci günü de ayni fönle gecirmis olmak bana güzel bir pratiklik sagladi. 

Önerebilecegim bir ürün, deneyebilirsiniz saclarinizi fönlüyorsaniz.

Sevgiyle kalin,
Janet.

Saturday, September 8, 2012

Sehrin Aynalari - Elif Safak

"Gitmek kadere dis bileyenlerin, varmaksa kadere inanmayanlarin tercihiydi"

Kitap yazilarimi ne kadar ihmal etmisim! Hemen fotograf makinemde resmi olanlardan birer birer anlatayim.

Metis Yayinlari'nin cikardigi 273 sayfalik, ilk basimi 1999 senesinde yapilmis bu romanin sekizinci basimini (2007) buldum kütüphanede. Cok da severek okudum.

Bu kitabin lezzeti, Elif Hanim'in ilk romani Pinhan'i andiriyor. Öyle plajda sayfalari arasinda keyifle yüzülecek bir kitap degil. Dikkatle okunmasi gereken, ciddi konsantrasyon ve ilgi gerektiren bir roman. Hayatin hayhuyu arasina sIkistiriliverilevek kitap degil. Bence yer yer tasavvuf yollarindan da yürüyor karakterler. Yazara bunu kendim sormayi cok isterdim, "yazarken nefsine insan sureti verip onu mu sürdün bu yollara? Bunca varmalar ve gitmeleri manevi varligina mi bictin?" diye. 


janetaliriza.blogspot.com
Yüz Yillik Yalnizlik'taki gibi ekstrem olmasa da, burada da önce isimlere-kisilere asinalik kazanmak icin bir miktar zaman gerekiyor. Ara ara basa dönüp kontrol etmek zaruriyeti ortaya cikiyor. Kitabin icindeki mistik bulut, kasvetli anlatimlar öyle güzel formüle edilmis ki, o karanlik sizi icine icine cagiriyor. En azidan beni cagirdi ben de büyülenmiscesine takildim pesine. Kitabin sonuna geldigimde ise "ayalar sehrindeyim, cünkü kim oldugumun pesindeyim" cümlesiyle kitapta hic anlatilmayan ama kendi hayatimda metafor metafor yükselen, yillardir kendime gizlediklerim yansima buldu.

Herkese tavsiye edecegim bir kitap degil. Bu tarzin yolcularinin gidip bulacagi bir kitap, daha ziyade.

Sevgiyle kalin,
Janet.

Friday, September 7, 2012

OLAZ 3 Zone Treatment Cream

Mini ugraslarimdan birisi de ürün testleri. Piyasa arastirma kurumlari zaman zaman yeni cikarn ürünleri göndererek test edip yorum iletmemi istiyorlar. Bunlardan bir tanesine blog yazmaya basladigimi söyledigimde, denediklerimi tanitmami, yorumlarimi yayinlamami söyledi. 

Su anda elimde Olaz Regerist var. Isim aciklamasi olarak 3 zone treatment creme yaziyor. 3 Zone'dan kasitlari göcler cene ve bogaz. Kadin yüzünün ilk yipranan 3 bölgesine yönelik, elastin kaybina karsi önlem olarak gelistirilmis. 


janetaliriza.blogspot.com
 Kremin kivaminin cok koyu ve yagli olmasindan hic hazzetmem. Bu krem tam su bazli degil ama cabuk emilen az yagli bir krem. Hepi topu 7 ml lik bir tüp denedim. Uzun vadede ne etki yapar bilemem. 

Sevgiler,
Janet

Komsunun Komsuya Ettigi

Gece saat 1'e geliyordu, evimin kapisini kilitlemek üzere anahtarligi elime aldim ve bisikletimin üzerinde durmasi gereken kilidin de anahtarligimda asili oldugunu fark ettim. Hic üsenmeden hemen ayakkabilarimi giydim, kapiyi actim... Kapimda dev bir karalti. Anlik bir korku yasadim. Sonda kapimi dis dünyaya kapayan bu karaltiyi biraz ittim. Güclükle de olsa devirmeyi basardim. 
Sevgili komsularim Peter, Ben ve Simon hic üsenmeyip koca bir yatagi "saka olsun diye" kapima yaslamis, arkasina da bir sandalye koymuslar.

Ha bir tek bana mi yapmislar? Hayir. Yan komsum Ivone'un kapisinda da benzer bir konstrüksüyon vardi. Derhal fotografladim:


janetaliriza.blogspot.com
Elbette intikamsiz kalmayacakti bu saka. Üzerine basildiginda patlama gibi büyük bir ses cikaran, burada "knallerbsen" diye bilinen mini saka patlayicilarindan ismini yukarida saydigim üc elemanin paspaslarin altina yerlestirdim. Sabahin nurunda evden cikmak üzere adim attiklari anda #!# BAAAAAAAAAAM #!# 

Orada olup o ani paylasamadigima üzgünüm.

Yasasin bos isler!

Sevgiyle kalin,
Janet.

Thursday, September 6, 2012

Musevi Cenazesinde Bulundum

Bölgemizdeki kültür cemaatinin Musevi temsilcisi olan dostumuzu gecen hafta beklenmedik bir sekilde, bir kalp krizi sonucu kaybetmistik. Cenazesi dün defnedildi. Bu vesile ile ömrümde ilk defa Musevi cenaze törenine katildim. Turistik görgüsüzlük olmamasi icin fotograf cekmedim. 

Optik bir paylasim yapamayacagim, ama gözlemlerimi kisaca aktarmak isterim. Müteveffa önce musevi gasilhanesinde yikandi. Kabristandaki sinagoga bir tabut icerisinde getirildigi ve tabut ile topraga verildigi icin kefenle mi yoksa giysiler ile mi gömüldügünü görmedim. (Musevi geleneginde bunun nasil oldugunu merak ediyorum.) Tabut mutevazi bir ahsaptandi ve sinagogda bir saati askin bir süre tutuldu. (Sanirim normal bir cenaze töreni aslinda bu kadar uzun sürmüyor ve sanirim yapilan konusmalardan dolayi süre uzadi.) Bu esnada, haham ibranca dualar okudu. Dualari, sevenlerinin konusmalari takip etti. Konusmalarin bitiminde haham ibranca ilahi mi yoksa dua mi oldugunu bilmedigim (ortak kelimelerden anladigim kadariyla bir duaydi), ancak kulaklarda cok acikli tini birakan bir terennümde bulundu. Ardindan tabut kabristana tasindi ve önceden hazirlanmis kabrine sevenlerince indirildi. Onunla vedalasmak üzere orada bulunan, bizler dahil bütün cemaatin tabuta birer kürek toprak atmasiyla da tören noktalandi. (Galiba bu gelenek Musevilikten ziyade bir Alman gelenegi. Bulundugum Alman ceazelerinde de cemaat sira ile toprak atmisti.)

Törene gelen Yahudi cemaat mensubu beylerin zaten büyük bölümü sapka ve kippalariyla gelmislerdi. Tedariksiz olanlar icin de bir Sinagog görevlisi kippa dagitti. Sinagoga giren hicbir erkegin basi acik degildi. Kadinlarin örtünme gelenegini, gözlemimce, cesitlilik arz ediyor. Rus ve Ukrayna Yahudileri baslari örtülü olarak geldiler. Hatta bir tanesi tam Anadolu yazmasi ile örtünmüstü. Israil ve Alman kökenliler ise kapanmadilar. Örtünen hanimlarin kiminin etekleri kisa ya da üst giyimleri kolsuzdu. Yani örtünme sadece basa yönelikti. Cemaat agirlikli olarak koyu renkleri tercih etmisti, ancak siyah mutlak renk degildi.

Tören esnasinda polisler de sinagog ve kabristan etrafinda varlik gösterdiler. Sanirim olasi bir neo-nazi tatsizligina karsin orada bulunuyorlardi. Huzuru bozacak hicbir olay yasanmadi.

Aile, daha önceden gazeteye verdigi bir ilan ile taziye kabul etmek istemediklerini belirttiler. Ancak bir taziye defteri acilmisti. Biz de duygu ve anilarimizi yazdik oraya.

Hayim Bey'in topragi bol olsun. Cenaze töreni benim icin degisik bir tecrübe oldu.


Sevgiyle kalin,
Janet

Wednesday, September 5, 2012

Do you live for today rather than tomorrow?

Efsane sesin bahsedildigi, efsane müzigi terennüm eden, sahnelerin en karizmatigi Freddie, iyi ki dogdun, iyi ki dinledik / dinliyoruz seni!

Aslinda hicbir müzisyenle cok derin bir bagim yoktur, ama her nedense Freddie Mercury'nin her dogum gününü hatirliyor ve her dogum gününde asagidaki röportajini zevkle dinliyorum. 

I want to break free'nin hayatimin bir fazinin soundtrack'idir. Living on my own da en sevdigim parcalarindan ikincisi. Sanirim sevmedigim parcasi da yok zaten Mercury'nin.



Bugün onun günü oldugu icin "Fuck today! It's tomorrow" diyerek bitiriyorum yazimi ;)

Sevgiyle kalin.
Janet.

Edit#1: Don't stop me now overdose'una dogru gidiyorum, doyamiyorum, bagimlisiniz Freddie Reyiz ;)