Bu haftaki Der Spiegel dersiginde yine enteresan bir haber vardı. Konu Everest. Haberin başlığı ise Trafik Sıkışıklığı.
Bu yazıdan öğrendim ki, o çok
meşhur Everest’e tırmanmak aslında neredeyse hiç güç değilmiş. Önemli olan
soğuğa dayanıklı teçhizatınızın yanınızda olmasıymış. Şanı alıp yürüdüğünden tırmananın
haddi hesabı yokmuş. Tırmanıcı olmayıp buna rağmen çıkmak isteyenleri yukarı
götürenler, Everest turizminden kazançlarını ziyadesiyle sağlıyorlarmış.
![]() |
janetaliriza.blogspot.de |
Önemli olan acele etmemek
diyor haber. Çünkü ‚yükseklik hastalığından‘ muzdarip olmamanız için, azalan basınç,
ısı ve oksijene bedeni alıştırmak gerekiyormuş. Bu bilgilerin ardından
şöyle bir olay aktarılıyor.
19 Mayıs 2012 tarihindeki tırmanışta
herkes artık inmekteyken, zirveye çıkıp ayak basan 176. kişi olan Aydın Irmak,
New York’ta bir bisiklet satıcısıymış ve zirveye bisikletle çıkan ilk insan
olmak niyetiyle yola çıkmış.
Tırmanışçılar, dağın büyük
bölümünü aşıp, zirveye çok yaklaşıldığı yerdeki kamp alanında gecelerler ve en
geç saat 13.00’te orada olacak şekilde yeniden yola koyulurlarmış. Bu,
zirvedeki en katı kurallardan biriymiş. Zira bu saatten sonra başlayan
fırtınayı atlatmak çok güçmüş.
Aydın Irmak, zirveye
vardığında saat yaklaşık 15.00miş. Yanında getirdiği bayrağını zirveye dikmiş
ve fotoğrafını çekmek istemiş. Fotoğraf makinası çalışmayınca tek eldivenini
çıkararak denemiş. Bu esnada sert bir rüzgar eldiveni uçurmuş. Zirvede tek
başına, iniş için oldukça gecikmiş ve bir de eldivensiz. Saat 15.30 gibi inişe
geçmiş. 4.Kamp alanına 900 metre kadar uzaktaymış.
O günün gecesinde, ajansının bulduğu
İsrailli müşterisini Everest’e çıkarmak
üzere 6000 Dolar’a anlaşan ve zirveye varılması halinde ekstra 2000 Dolar sözü
alan tırmanış rehberi Pemba Jangbu Sherpa, ve müşterisi Nadav Ben-Jahuda
zirveye vakitli varmak üzere 4.kamp alanından yeniden tırmanmaya başlamışlar,
yukarıda onları bekleyen trajediden habersiz.
8300 metrede Çinli işadamı Ha
Wenyi ile karşılaşıyorlar. Wenyi’nin oksijeni tükenmiş. Tamamen gücü tükenmiş vaziyette. Pemba, ona
sabit halatına asılmasında yardım edip yola devam ediyor müşterisi ile.
8400 metreye vardıklarında Kanadalı
bir işkadını olan Shriya Shah-Klorfine’in yerde yatan bedenini görüyor Pemba. Uyandırmaya çalışıyor. Çoktan
ölmüş.
8500 metreye vardıklarında
yeni biriyle karşılaşıyorlar. Bir kayadan sarkıyor, izolasyon kıyafetleri
parçalanmış, elyaflar sallanıyor üzerinden, sağ bacağında olması gereken kramponunu
da kaybetmiş. Dudaklarını buz tutmuş. Üstelik oksijen maskesi de takılı değil.
Aydın Irmak. Gözleri kapalı ama nefes alıyor. Pemda Irmak’ı silkeliyor ve Irmak
uyanıyor. Pemba ona bacaklarını kımıldatıp kımıldatamadığını soruyor. „Sanırım“
diye cevap veriyor Irmak.
„Teçhizatın nerede?“
„Bilmiyorum.“
Irmak neler olduğunu
hatırlamıyor. Zirveden oraya kadar nasıl indiğini de. Pemba, ve müşterisi onu olduğu yerden
alıyorlar. Zirveye varmaktan vazgeçip ona yardım etmeye karar veriyorlar.
Önce ölü Kanadalı‘nın , sonra
da artık ölmüş olan Çinli’nin cesetlerini aşıyorlar. Bu ikisinin ardından Güney
Koreli Song Won Bin’i fark etmeden devam ediyorlar. Bin, oryantasyonunu
yitirmiş, bilinci karışık ve bir kayadan düşmüş halde.
4.Kamptan aşağı kamp 3’e doğru
ilerlerken Alman doktor Eberhard Schaaf’ın cesediyle karşılaşıyorlar. Neredeyse
yere tamamen dik olan 12 metrelik bir kayayı aşarken düşmüş.
O gece orada 6 kişi hayatını kaybetmiş.
O gece orada 6 kişi hayatını kaybetmiş.
Der Spiegel, bu olaydan bir
kaç hafta sonra Istanbul’da bir kafede buluşuyor Irmakla. Irmak, buluşmaya
doktordan geliyor. Sağ elinin parmakları ampute edilmiş.
„Bazen düşünüyorum da“ diyor „keşke
beni orada bıraksalardı.“
Bu hikayeyi okur okumaz Farlimas ile paylaştım. O da bu sporla meşgul. Bir grup arkadaşı tırmanmışlar Everest'e. Yol boyunca pek çok cesetle karşılaşılıyormuş. Böyle bir seyahatten neden zevk alınır acaba?
Bu hikayeyi okur okumaz Farlimas ile paylaştım. O da bu sporla meşgul. Bir grup arkadaşı tırmanmışlar Everest'e. Yol boyunca pek çok cesetle karşılaşılıyormuş. Böyle bir seyahatten neden zevk alınır acaba?
Bunca risk neden göze alınır?
Bu gerçekten spor mudur? Macera böyle körü körüne mi yaşanır? Benim
anlayamayacağım şeyler bunlar belli ki…
Sevgiler,
Janet.
No comments:
Post a Comment